Bir Bisikletlinin Kaza Sonrası Hak Arama Mücadelesi

Merhaba,
Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanan ve işe her gün bisikletle giden biri olarak, başıma gelen bir hadiseyi paylaşmak istiyorum.

12/11/16 Cumartesi günü Çayırbaşı dörtyolda Beşiktaş istikametine doğru katlanır bisikletimle giderken, dörtyol ağzında siyah geniş kasa bir Mercedes’in sağa dönmek üzere yaptığı ani manevrayla önce bisikletimin ön kısmına sonra gidonuma, sonra da sol bacağıma darbe alıp yere düştüm.

Ani bir refleksle doğrulup arkamdan gelen araçların durumuna baktım. Zira bu tip durumlarda daha büyük tehlike siz yerdeyken akan trafiktir. Dengemi sağlayana kadar elimle arkadan gelenlere işaret edip trafiği yavaşlattım. Doğruldum, bisikletimi kaldırdım ve yandaki kaldırıma geçtim. Bu sırada Mercedesli abimiz sol şeride park etti, dörtlüleri yaktı ve hiddetle üstüme yürüdü.

Aptal, salak, geri zekalıyı hakaretten saymıyorum da üstüme yürümesi hayli ilginçti. Siyah ceketli, maganda tipli bir adam. “abi” dedim, “çarptın bir de dövecek misin?” “döverim tabi, dikkat etsene” dedi. Ben de o anın galeyanıyla diklenebilirdim, artık gerçekten kim kimi döverdi ya da başka birşey mi olurdu bilemiyorum.

O sırada yan tarafta bulunan Bafra Pidecisinden bir eleman koşarak yanımıza geldi. Nasıl düştüğümü görünce yardıma gelmiş sağolsun. Bir şey yok dedim. Bu sırada Mercedesli abi söylene söylene arabasında çizik var mı kolaçan etmeye gitti. Ben de kaldırıma oturdum, arabanın plakasını not aldım. Ben sakinleşmeye çalışırken adam arabasına bindi gitti. Garson arkadaş da gitmişti zaten.

Sakinleşince garsonun yanına gittim. Su istedim, verdi. Biraz konuştuk sonra bir farkettim ki, yanda masada 2 yunus ekibi pidelerini yemişler çaylarını içiyorlar. Nasıl oldu diye sordular, güler misin ağlar mısın? “neden müdahale etmediniz” sorusu işleri çözmeyecekti. Ne yapmam gerektiğini sordum. Dörtyol ağzındaki mobesenin kodunu not al, hastaneye git, rapor al, karakola git. Peki. Bu arada yol bu değil. Yanlış yönlendirildim.

Cumartesi akşamıydı ve hafta içi 8:30-17:30 çalışan biri olarak müsait bir gündü benim için. Her gün bisiklet binen biri olarak süreci tecrübe etmek istedim. Sonuçta benim için hemen her gün benzer olaylara gebe.

Bisikletime bindim ve Sarıyer Devlet Hastanesine sürdüm  birkaç kilometre. Bisikletimi katlayıp yanıma aldım. Yine de muayenehaneye kadar sokamazdım tabi, güvenlik sağolsun sorumluluk almadı, ben de sorumluluğu bende olmak üzere orada bulduğum bir bankonun arkasına bisikleti sakladım.

Doktor Hanım oldukça ilgilendi. Röntgen temizdi. Raporumu yazdı. Raporumu aldım. En yakın karakola gittim. Karakollar da 15 temmuzdan beri daha bir acayip. Bariyerler, aynalı camlar falan. Polis abi bir irkildi. Durumu izah ettim, “oraya biz bakmıyoruz” dedi. Mağdur için ne pis bir cevaptır bu yahu.

Yine bisikletime bindim. Tarabya polis karakoluna gitmek için. Giderken kazayı yaşadığım yerden geçmek zorunda kalmak oldukça tedirgin ediciydi.

Karakola vardım. Önce meramımı nöbetçi polise anlattım. Adam beni içeri almak istemiyor. Neyse ikna ettim bu sefer de karakolun amiri geldi. Ben bu sırada bisikleti katlamıştım. Amir de daha bahçede bir sürü soru sordu. “boşuna uğraşma, bizi de uğraştırma” dercesine. Eğer sorularından birine istediği cevabı vermesem almayacak adam beni içeri.

A: plakasını aldın mı?
B: aldım
A: ışıkların yanıyor muydu?
B: yanıyordu
A: göster
B: buyrun
A: bu bisikletin hali ne?
B: yok, katlanıyor o
A: kaskın var mıydı?
B: vardı
A: taam geç hadi

Geçtim ama içerisi tımarane maşallah. Herkes yüksek perde. Yolda kalan arabasına benzin almak için polis talep eden kokoreççiye “siz zabıta dövüyorsunuz”, “bir gün de amirim bu da senin hakkın deyip bir kokoreç getirdin mi” diye yükleniyorlar.

Memur beni hastaneye sevk etmek istedi. Raporumun olduğunu söyledim ama onun sevk etmesi gerekiyormuş. Aklınızda bulunsun, ya ambulansla gideceksiniz ya da polis sevk edecek. Ekip otosu verirmiş normalde ama müsait yokmuş. Yakın dedi ben de bisikleti bıraktım. Haritadan baktım, istinye devlet hastanesi 3,1km. Yürüyemem ya, otobüse bindim.

Kaydımı yaptırdım. Röntgene gönderdiler. Artık ben çektirmiştim zaten falan muhabbetlerini kenara koyuyorum.
Röntgendeki doktor hanım: kaydınızı yaptırabildiniz mi?
Ben: tabi, neden?
R: 5 dk da bir elektrikler kesiliyor da…
B: nasıl yaa, hastanede elektrik mi kesilir?!

Hakikaten de aletler ayarlanıyor, tam çekim yapılacak tak diye elektrik kesiliyor. Karanlıkta bekleyiş.. Aletlerin kendine gelmesini, bilgisayarın açılmasını bekleyiş… 3. Denemede başardık. Sıra nöbetçi doktora muayene olmakta. Doktor beni odasına aldı. Yolda görseniz hayatta doktor demezsiniz. Odasında arkadaşıyla meyve yiyor. Bana da verdiler sağ olsunlar. Doktor kulak burun boğazcı. Meğer arkadaşı ortopedistmiş. Eğer o olmasa Baltalimanı’na sevk edermiş beni. Şanslı günümdeyim! Yaşasın!

Raporumu aldım, yine otobüse bindim, karakola döndüm. Memura teslim ettim. İfadem yazıldı. Sonra amir okudu, beğenmedi. Baştan daha hararetli bir ifade yazıldı.
A: küfür etti mi?
B: küfür değil de, hakaret diyelim
A: ne dedi
B: salak aptal geri zekalı
A: yaz anama avradıma küfretti

Bu arada araç trafikten men çıktı. Telsize anons geçildi. Biz bu akşam o adamı buraya getiririz dediler. Aman dedim benden ırak…

Sanırım bütün süreç 5 saat falan sürdü.
Bana savcılıktan bir yazı geleceği, ona cevap vermem gerektiği söylendi.

Çıktım. Olayın üzerinden 6 ay geçti. Ben keşke adamla kavga etseydik, bu memlekette adalet yok, kendi adaletini kendin sağlayacaksın diye düşünmeye başlamışken savcılıktan bir yazı geldi. Meğer savcılık hakareti ve darpı ayırıp iki soruşturma açmış. Hakaret ispatlanamadığı için kovuşturmaya yer olmadığına dair bir yazı aldım.

Sonra aradan bir 6 ay daha geçti. Beni bir uzlaştırmacı aradı. Mahkemelerin üzerlerindeki yükü azaltmak için uzlaştırmacı diye bir şey yapmışlar. Bu adamlar iki tarafla görüşüp tarafları uzlaştırmaya çalışırlarmış. Madem mahkemeye gitmeden uzlaşacaktık neden 1 yıl bekledik ki? İmzalar atıldı. Bana bağış talep edebileceğimi söyledi. Ben de bir tiyatro grubuna bir de engelsiz pedala olmak üzere 1000 er lira talep ettim. Abi 500 lira verebilirmiş. Tamam dedim, pazarlık olur, o zaman 500-500 toplam 1000 olsun. Abinin parası yokmuş. 500’den fazla veremezmiş. Dedim uzlaştırmacı bey “bu adam bana Mercedes ‘le çarptı”. Araba arkadaşınınmış…

Velhasıl kelam mahkemeye gitmemek için kabul ettim. Bu arada ne tiyatro grubunun, ne de engelsiz pedalın banka hesabı yoktu. Burada bir eleştiri de kurumsal altyapılara gelsin. Uzlaştırmacı makbuzla bağıştan kaçındı, malum abi sıkıntılı. Ben de Bisikletliler Derneğiyle görüştüm. Bağışı oraya yönlendirdik.

Ha bu arada evet konu evrakta savcı bey adımı adresimi anamın babamın adına kadar abiye ifşa etmiş. Zaten bu evraktan önce de muhtelif evrakta görmüştür. Bu sisteme de buradan selamlar olsun.

Ben yine her yere bisikletimle gidiyorum. Diğer türlü başıma daha beter hadiseler gelebilir çünkü. Yine en güvenlisi bisiklet.

Bu görsel de bütün bu sürecin nişanesidir. Buraya bırakıyorum.

Sevgi ve saygılarımla,

Facebook’taki paylaşım için görsele tıklayın

This entry was posted in Trafik Deneyimleri. Bookmark the permalink.

2 Responses to "Bir Bisikletlinin Kaza Sonrası Hak Arama Mücadelesi"

Yorum Bırak